Çağlar Gözüaçık ile Hiç Yapmam Hep Yaparım’ın Beşinci Konuğu Beril Koparal

Çağlar Gözüaçık ile Hiç Yapmam Hep Yaparım’ın beşinci bölümünün konuğu Kampotu Genel Müdürü Beril Koparal.

Beril Koparal bu bölümde bizlerle kariyer yolculuğunda ve yaşamındaki alışkanlıklarında neleri hiç yapmadığından ve neleri hep yaptığından bahsederek, dengenin önemini paylaştı.

Çağlar Gözüaçık: Evet,  sevgili dostlar Çağlar Gözüaçık ile bir  “Hiç Yapmam Hep Yaparım” programına daha hoş geldiniz. Bugünkü konuğum çok değerli bir dostum, inanıyorum ki keyifli bir sohbet yapacağız Sevgili Beril Koparal ile… Berilciğim Hoş geldin.

Beril Koparal: Hoş bulduk sevgili Çağlar. Davet için teşekkür ediyorum.

Çağlar Gözüaçık: Nasılsın?

Beril Koparal: Gayet iyiyim, burada olduğumdan dolayı daha da iyiyim.

Çağlar Gözüaçık: Sen zaten ekranları seven, ekranlarında sevdiği bir insansın. Gayet rahatsın kamera karşısında da yılların etkisiyle. İnanıyorum ki çok keyifli bir toplantı yapacağız daha doğrusu söyleşi yapacağız. Peki Berilciğim, bu programın formatı amacımız seni tanımak öncelikle, seni sen yapan değerler üzerinden seni tanımak yani alışkanlıkların, sevdiklerin, sevmediklerin, kırmızı çizgilerin… Formatımızı böyle belirledik. Sende sağ ol kırmadın beni. Şimdi istersen benimde uzun zamandır merak ettiğim ama bir program yapsam da sorsam diye sana da çok yakıştırdığım ayrıca soyadından başlamak istiyorum. Koparal nereden geliyor?

Beril Koparal: Gerçekten herkes çok yakıştırıyor böyle biliyorsun ki babamdan gelen soyadım. Eşlerden gelen soyadlarına ekleniyor ama hiç kimse onu sonrasına koymuyor  Koparal’ı herkes çok seviyor ve yakıştırıyorda. Gerçekten de soyadım sebebiyle mi bilmiyorum ya da ben öyle olduğum için mi böyle koparıp alıyorum genellikle.. İddialı bir soyad. Büyük dededen geliyor. Şeyde Selanik’te  Yunanistan’da Ziraat Mühendisi imiş kendisi ve elmaları, armutları vs. koparıp almaktan öyle bir soyad olmuş aslında.

Çağrı Gözüaçık: Aaa bahçecilikten geliyor aslında.

Beril Koparal: Evet evet aynen öyle yani Ziraat’ten geliyor. Aslında dön dolaş bak yine tarım, gıda vs dönüp dolaşıp geldim sonuçta bende.

Çağlar Gözüaçık: Evet ne güzel ne güzel.. üretmek işte senin üretken ruhun demek ki bu çiftçilikten, bahçeçilikten de  esinlenmiş olabilir.

Beril Koparal: Evet evet sonrasında zaten Türkiye’ye geldikleri zamanda Karacabey de  tarlalar babaannem tarla topu der.

Çağlar Gözüaçık:
 Evet eski insan öyle der.

Beril Koparal: Orada küçükken çok severdik yazları gidip  karpuz tarlalarında karpuz toplamayı, domates toplamayı falan yani oralardan gelen bir ruh var heralde.. Bundan sonrada planım oralara dönmek,  kendime mavi bir New Holland traktörü almak istiyorum.

Çağlar Gözüaçık: Harika harika. Peki çocukluğumdan beri dedin doğrudan oraya geçmek istiyorum. Çocukluğunda ailenizin bir ritüeli, bir alışkanlığı  var mıydı? Seni, Eminim bir çok ailenin ritüeli vardır ama seni bu günlere getiren, taşıyan böyle mutlulukla anımsadığın ?

Beril Koparal: Yani beni  buraya getirip, taşın önemli bir ritüel ‘annemin disiplinidir’ hani mutlulukla anımsıyorum. Annem çok disiplinli bir kadındır hala öyledir. Yani böyle püsküller bozulduğu zaman hepimiz hazır ola geçerdik biz. Ve o zamanlar şey vardı  evlerde salon salonmanje diye bir kavram vardı işte bir oturma yeri vardı bir de misafirlerin geldiği yer vardı. Küçük kardeşim orayı görmek için emziğini atar, emekleyerek emzik alma bahanesiyle giderdi.

Çağlar Gözüaçık: Ziyarete gidilen bir oda yani evin içerisinde 🙂

Beril Koparal: Oldukça disiplinli bir insandır, hala öyledir. O bana çok şey kattı. Yani bugünkü disiplinimin büyük bir kısmı annemdendir. Bir başka büyük bir kısımda ilkokul öğretmenim çok disiplinli bir insandı. Onların ikisinin sayesinde ben gerçekten özelliklede çalışma disiplini konusunda sınır tanımam.

Çağlar Gözüaçık: Evet evet.. Bende buna şahitim bir kısmına en azından. Bu üretkenlik tabiî ki çalışmadan olmuyor. Geçen Elon Musk’a ait olduğu iddia edilen sosyal medyada da bir söz dolaşıyordu hani sende görmüşsündür mutlaka “işte hastayım, çalışıyorum, işte yorgunum çalışıyorum.. Moralim bozuk çalışıyorum, bilmem ne çalışıyorum ondan sonra başarınca aaa şanslı adam diyorlar bana hadi oradan bee” falan gibisinden bir postu var.

Beril Koparal: Evet yani öyle hani gerçekten başarmanın büyük kısmı ilk önce inanmak. Ben böyle bir inanırımda.. ondan sonrada çalıştığın zaman tabii ki mutlaka başka faktörler var ama bir şekilde bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün başarıyorsun çalıştığın zaman.

Çağlar Gözüaçık: Kesinlikle. Şimdi senin okulda biyoloji okudun, yüksek lisans yaptın ondan sonra doktoraya girdin bir taraftan akademisyenlikle başladın çalışma hayatına. Sonra birden kestin bıraktın orayı özel sektöre geçtin. Bu süreç nasıl oldu?

Beril Koparal: Şimdi öncelikle bir parantez açayım ve  dilemmayı açıklığa kavuşturayım. O da Allah rahmet eylesin çok sevdiğim hocam Prof. Dr. Asım Cenani ve yine Prof Dr. Tuncay Altuğ’nun anısına olsun bu açıklama.. Ben biyolojiyi çok severim zaten hani kendi tercihim. Biyoloji okumadım, biyoloji ayrı bir bölümdü. Biz Tıp Fakültesi içinde Tıbbi Biyoloji okuduk daha doğrusu bunun yurtdışında ki ismi de oradan modellemişti Asım hoca. Medical Biyology Sciences yani Tıbbi Biyoloji Bilimler. Dolayısıyla, bir Tıp Fakültesi eğitimiydi bu ama onun temel birimleriydi. O zamanlar biyoloji bölümleri biyolojiydi, Moleküler Biyoloji ve Genetik henüz yoktu. Aslında biz Türkiye’nin ilk genetikçileri olarak yetiştirildik o zaman. Yani benim temelim bayağı ağır bilimdir. Lisede de öyledir. Oldukça ağır Tübitak yarışmaları, Biyoloji yarışmaları falan derken ben hep aslında bilim insanı olmak istiyordum. Sonra hep konuşmalarımda söylüyorum. Sonra film insanı oldum nasıl olduysa. 🙂

Çağlar Gözüaçık: Hahaha güzelmiş bu bilim insanı, film insanı oldum. 🙂

Beril Koparal: Aynen öyle valla yani aslında temel amacım üniversitede akademisyen olup Profesör olmak, eğitim vermek hani klasik hoca olmaktı. Ailede de bütün aileleri de biliyorsun kızlarını desteklerdi. İşte kızımız Profesör oldu noktasında çok da güzel gidiyordu, her şey planlanmış gidiyordu. Dediğin gibi yüksek lisans, doktora, kadrom 2547 kadrom hemen gelmişti. Hani özellikle bu üniversite için büyük bir şanstır. Bütün bunlar olurken ama  ben para kazanmak için ekstra işler yapıyordum üniversitede daha üniversite 1’den itibaren.. Bunların arasında da ilaç endüstrisinde çeviri yapmak vardı. Böyle yazım, çizim, çenemde iyi olduğu için onlarında hoşuna gidiyordu.

Çağlar Gözüaçık: Sen bilim filmleri mi yapıyordun? 🙂

Beril Koparal: Gerçekten o zamanlar böyle videolar yeniydi ve biz o videolarda biz çeviri yapardık falan. Çeviride iyi olunca işler çok büyüdü. Sende hatırlarsın o zamanları ilaç endüstrisi çok büyüyordu. İşler çok büyüyünce o zaman bir hocam bana dedi ki “sen bu işleri iyi yapıyorsun, gel biz buna şirket kuralım” dedi. Şimdi sen beni biliyorsun “bir şey yapalım” dersen iç itiraz etmem “yapalım hocam, yapalım” diye. Bende öyle “yapalım hocam” dedim ve biz yapmaya başladık. Bir dönem üniversite ile öyle devam etti. Fakat öyle büyüdü ki işler Çağlar. O zaman işte bu bizim Healthcare Communication dediğimiz şimdi Sağlık İletişiminin ilk basamaklarıydı.

Çağlar Açıkgöz: Yılı?

Beril Koparal: Ya tabi ilk basamaklarını kuruyorduk. Çok büyüyünce hoca bana dedi ki “işin başına geç ben hocayım sen geç” dedi.  Sonra ben düşündüm “ aaa girişimcilik bu” fakat tabi girişimcilik olduğunu da çok düşünemiyorsun o zaman hani bir girişimde bulunacağım ama kıyamet koptu tabii  “sen kadroluğu nasıl bırakırsın işte hoca olacaksın” bilmem ne… Ama ben öyle ilk girişimcilik deneyimimle böylece gözü kapalı şekilde 24-25 yaşımdaydım o zamanlar.. Hiç şeyi de düşünmedim yani bir sürü insan çalışıyor işte grafikerler çalışıyor, IT’ciler çalışıyor bilmem ne bunların hepsini ben yöneteceğim nasıl yöneteceğim işte İç Finans bilmem ne falan bunları hiç düşünmedim. Cahil cesareti derler ya öyle bir şeydi.

Çağlar Gözüaçık: Peki ailede ticaretle ilgilenen var mıydı yani senin örnek almış olduğun geçmişte ?

Beril Gözüaçık: Babam ilgileniyordu. Ama hani biz ticarette de biz çok ciddi travmalar yaşadık. O 89 krizinde babam iflas etti ben o sebepten ötürü Genetiği Amerika’da okuyacaktım okuyamadım. Yani travmatik bir ticaret geçmişi var ondan korkması lazım insanın ama ondan da korkmadım. Ne hikmetse.

Çağlar Gözüaçık: Ama sen gözü kara bir insansındır bunu da biliyoruz.

Beril Koparal: Evet evet 6 senede 3 çocuk doğurunca…

Çağlar Gözüaçık: Hahhaha ona da geleceğiz birazdan 🙂 O hangi 6 seneydi.  Hayatımın hangi 6 senesiydi falan.

Beril Koparal: Bütün bu şirketleri falan kurduğumuz işlere yeni başladığımız bu arada doktora yaptığım falan dönemlerdi yani 25-31 yaş arası ben 3’nüde doğurmuştum.

Çağlar Gözüaçık: Nasıl oldu bu peki yani birdenbire hormonal bir şey mi bu, naza mı geldin, Amerikalıları mı örnek aldın. Onlarında 4 çocuk olur bazılarının.

Beril Koapral: Valla nasıl olduğunu yani nasıl  yapıldığını herkes biliyor onu anladık. 🙂

Çağlar Gözüaçık: Şimdi Berilcim herkesin anlayabileceği şekilde bi anlat, başından mı anlat.. Genç izleyicilerimiz için..

Beril Koparal: Sperm ve yumurtadan başlayayım.. Şakası bir yana Sevgili Çağlar, ben tabii öyle bir tarafım çok milliyetçi, çok vatansever, çok idealist falan hala da öyle yanlarım mevcut olup ben bu ilke için neler yapmalıyım mı düşündüm hep, ilk önce çevrem için neler. Bunlardan bir tanesi de bir kadın olarak iyi çocuk yetiştirmenin çok önemli olduğuna inanıyorum. Hala da çok inanıyorum. Ve hep de söylerim daha maddi imkanlarım daha fazla olsaydı 5-6 tane daha doğururdum. O kadar da azimliyim.

Çağlar Gözüaçık: Büyük cesaret ya.. Senin motton cesaret yani ben buna ikna oldum.

Beril Koparal: Evet ama daha da komik bir şey söyleyeyim. Ben bu kadar cesur gözüken insan hiç cesaret gerektiren spor yapmam mesela, kayak yapmam işte içinde tehlike barındıran hiçbir şey yapmam.

Çağlar Gözüaçık:
 Sen ama zaten risk kapasiteni sonuna kadar kullanıyorsun hayatta. Ekstrem sporlara ihtiyaç kalmıyor.

Beril Koparal: Aynen öyle adrenalini tavan yaşadığım için hiç gerek kalmıyor. O yüzden yani ben iyi bir çocuk yetiştirmenin  ebeveynler olarak bizlerin en önemli görevi olduğuna inanıyorum. Ha iyi yetiştirdik, yetiştirmedik orası tabii görece çok iyilik çok görece. Fakat ben ülkeye faydalı olacağına inandığım çocuklar yetiştirmek için elimden geleni yaptım. Tabii tercih çocuk sahibi olmak ya da olmamak. Ama ben seviyorum onun heyecanını seviyorum, birlikte hayatı paylaşmayı seviyorum. Bir de hedef koyuyor insana hani insanı hedefler çok genç tutuyor ya.. Sürekli işte okulu bitirecek, üniversiteye gidecek, onu bitirecek, bunu bitirecek. Çalışma motivasyonu..

Çağlar Gözüaçık: Peki bir döneminde “ya ben çocuklar için çalışıyorum, kendim içinde şunu yapsaydım” dediğin olmadı mı ?

Beril Koparal: Valla hala çocuklar için çalışıyorum..

Çağlar Açıkgöz: Hayatın bir de tamamında diyorum falan..

Beril Koparal: Ama şöyle söyleyeyim sana hiçbir zaman çocuklar yüzünden de hayatımda yapmadığım bir şey olmadı.

Çağlar Gözüaçık: Hayatını da yaşadın yani.

Beril Koparal: Yani evet her şeyi yaptım yani düşünüyorum… arkadaşlarım ne yaptıysa bende yaptım hani onların yapamadığı hiç bir şeyde olmadı benim içinde.

Çağlar Gözüaçık: Çok güzel..

Beril Koparal: Annem bunu duysa der ki “ tabii sen bakmadın çocuk”

Çağlar Gözüaçık: Hahaha anneanne sağ olsun diyorsun. Bir motton oldu mu ? Yani iş hayatında ne bilim işte genç birisi çok mentorluk şeyin tecrüben var, birikiminin var. Şimdi de hatta bir projede mentorluk yapacağız. Yani ister istemez insan bir motto geliştiriyor değil mi  hayatla ilgili. Hatta genç birisi ile kısa yoldan bir şey paylaşmak için bunu da söylediğini tahmin ediyorum . Var mı böyle bir şey ?

Beril Koparal: Evet, “hayatta ne yapıyorsan yap mutlu olmak için yap” yani ben mutsuz eden hiçbir şeyi yapmam ne işte ne eşte durmam mutsuzsam.

Çağlar Gözüaçık: Yani bir iş kararı vereceğin zaman da bir teklif var ve önüne bir fırsat çıktı “ben burada mutlu olabilir miyim” diye mi bakıyorsun ?

Beril Koparal: Evet, yani beni heyecanlandırıyor mu ? Mutlu olabilir miyim ? Tabi ki yani mutlu olmayadabilirsin o an ki analizine göre ama temel kriterim o oluyor. “Ben yaptığım işten keyif alır mıyım”  beni en çok mutlu eden şey bana yeni bir şey katması.. Hani daha bu kadar çok okumam onu bunu bayağı takip etmem hep bir şey katayım kendime. Onun içinde işe de öyle bakıyorum. Hani bana ne katar? Tabii ki karşılıklı bir şey bu ben ne katarım. Ama iş te bana ne katar. Karşılıklı bir birbirimize ne faydamız olur diye bakıyorum. O yüzden gençlere de onu söylüyorum. Bakın diyorum, bir sürü alternatifiniz var ama bunların içinde sizi ne mutlu edecekse. Sabah kalktığınız zaman işe keyifle gitmek çok önemli yüzünüzün gülmesi, yaptığınız işten keyif almanız. Ben her böyle yeni bir ürün çıkacağı zaman, her yeni bir projede o kadar heyecanlanıyorum ki.. Neredeyse 30 senedir çalışıyorum ama her seferinde ilk defa çalışıyormuşum gibi heyecan duyuyorum.

Çağlar Gözüaçık: Ee harika. Zaten o başarıyı yanında getiren unsurlardan biri de bu heralde. Yani o heyecanı taşımak. Değil mi?

Beril Koparal: Evet tabii.. Heyecanı taşıdığın zaman onun için çalışıyorsun, onun için düşünüyorsun. Sürekli düşünürüm ben mesela, bir proje var hımm böyle mi yapsak, şöyle mi olsa.. Biraz fazla hani, benimle çalışanlar biraz fazla şey olabiliyorum bazen. Gecenin bir yarısı ya şunu da şöyle mi yapsak diye mesaj atabiliyorum ama.

Çağlar Gözüaçık: Peki iş yaşam dengesi diye çok yani Amerikalıların popülerleştirdiği bir şey var. Bizim Türk kültürüne de ne kadar uyabiliyor ama bu konuda ne düşünüyorsun ?

Beril Koparal: Yani, eğer bunu zamansal olarak şey yapıyorsan, hani ben o konuda kötüyüm diyebilirim. Ama nicelik olarak şey nitelik olarak söylüyorsan. Ben hayatımdaki önem verdiğim herkesin hep yanında olmaya özen gösteririm . Yani, ne bilim doğum yaptıkları zamanda gidiyorum, düğünlere de gidiyorum, cenazelere de gidiyorum. Yani sevdiğim insanları ihmal etmemeye çalışıyorum. Eğer buysa.. Evet çok belki zaman ayıramıyorum ama özellikle de bana ihtiyaç duydukları zamanlarda hep yanlarında olmaya çalışıyorum, sorunlarını çözmeye çalışıyorum, paylaşım yapmaya çalışıyorum. Çocuklarla da öyleydim hep. Yani çocuklara hanı biriktirmeye çalıştım. Temel ihtiyaçlarını işte bakıcı ablaları, annem vs. karşılarken hani ben hep anı biriktirelim, güzel şeyler hatırlayalım birlikte gibi. Aslında zamanı yönetmeyi öğrendiğin zaman Çağlar bu iş yaşam dengesini de kurabiliyorsun. Bir de ben işi iş olarak gören biri olarak değilim. Yani iş benim hayatımın her yerinde dedim ya demin kafamda bir proje varsa onu burada düşünüyorum, orada düşünüyorum. İşte otobüste giderken düşünüyorum,  uçakta giderken düşünüyorum, arabada düşünüyorum. Öyle kurguladım.

Çağlar Gözüaçık: Ben de çok paralel düşünüyorum. İş benim oyun alanım gibi de bakıyorum. Yani o Homo Ludens gibi “Oyuncu İnsan” diye bir kitabı da var hatta bunun Johan Huizinga’nın şeyi yani doğada kargaların bile oyun oynadığını keşfetmişler. Yani o cevizi alır yukarıdan atar, kırar bilmem ne yapar ya. Sırf zevkine çatıda birikmiş kardan aşağı doğru kayan kargalar var. Yani yukarı çıkıyor kayıyor, bir daha yukarı bir daha kayıyor. Bu oyun işte.

Beril Koparal: Kediler evdeki kedim mesela sürekli bir şeylerle oynuyor, hopluyor, zıplıyor. Köpekler..

Çağlar Gözüaçık: Tabii. İnsanın da buna ihtiyacı var. Tıpkı doğada ki hayvanlarda olduğu gibi. Biz de eğer işe biraz daha oyun gözüyle yani sorumlulukları yerine getirmemek anlamında söylemiyorum tabi ki. Zevk almak anlamında söylüyorum, sürprizler katabilmek anlamında söylüyorum. Zaten Türkiye’de iş yapıyorsan o sürprizler sen uğraşmasan da geliyor bolca.

Beril Koparal: Yani sürekli böyle şey durumundayız, “Sürprizzz”

Çağlar Gözüaçık: Dışarıdaki sürprizlere açığız yani.

Beril Koparal: Ama eğlenceye çok katılıyorum ben ofiste dans ederim, şaka yaparım falan yani yaşım da artık 50 olmasına rağmen. Hiç vazgeçmiyorum daha böyle şeylerden daha..

Çağlar Gözüaçık: Yani biz işte böyle 50’ler falan 25’ler hani artık böyle

Beril Koparal: “Fifty is the New Thirty” biliyorsun slogan.

Çağlar Gözüaçık: Evet evet  uzun yaşayacağımızı varsayalım.. Peki Berilcim. Bir insanı ekibine katarken, işe alırken neye dikkat edersin en çok ?

Beril Koparal: Dürüst olmasına dikkat ederim. Yani ben açık iletişim taraftarıyım. Çocuklarla da böyle, benimle çalışanlarla da öyle. Yani şunu söylüyorum ne olursa olsun benden saklamayın ya da yalan söylemeyin. Ben buna kızmam ama birlikte çözüm bulabiliriz ve ben bileyim. Ben bilirsem çünkü günün sonunda bunun hesabı, eğer bir hesap verilecekse bana sorulacak. Onun için bu hesabı verebilmek için ben bileyim. Dürüst olmasını istiyorum insanların onun dışında her şeyin çözümlenebileceğine inanıyorum. Zaten insanları işe alırken şuna inanıyorum. Hiç şimdiye dek bak 30 yıldır çalışıyorum bunun 25  yıldır yöneticilik yaptım. Ben işten insan çıkarmadım evet bir takım %10-15 bir takım sorunlu yani patolojik diyebileceğimiz çalışanlar olabilir ama onun dışında eğer bir çalışandan memnun değilsen sen doğru işe almamışsındır. İşe alırken yanlış yapmışsındır, orası için doğru insan değildir. Ya da çalışma sürecinde mutlu edememişindir. Günün sonunda bunlar hep bana dönüyor yönetici olarak o yüzden özen gösteriyorum. Çalıştığım insanlarla uzun soluklu çalışmaya…

Çağlar Gözüaçık: Yani şu anda batığı kendine batırıyorsun buradan anladığımız

Beril Koparal: Eee öyle yapmaya çalışıyorum yani yöneticiysek bunu yapmalıyız yani yönetici dediğin insan ne işe yarar, gerçekten de işte doğru insanları doğru yerlerde konumlandırıp doğru işler çıkarması gerekir.

Çağlar Gözüaçık: Evet, yani insanları yeteneğini ortaya koymak, onlardan alınacak maksimum yerine hatta kendilerinin bile farkında olmadıkları, potansiyellerini değil mi ?

Beril Koparal: Evet, evet..

Çağlar Gözüaçık: Onları cesaretlendirerek, görevlendirerek, sorumluluk vererek farkına vardırmak ve birlikte keyif alarak üretmek herhalde benim de felsefem bu aslında.

Beril Koparal: Evet çok bence insanı en mutlu eden , iş hayatında felsefe bu. Yani keyifle üretim yapmak.

Çağlar Gözüaçık: Peki okumayı çok seviyorsun.

Beril Koparal: Çok seviyorum. Okul yani okumak benim için küçüklükten beri.. gözlüklerimden de belli olacağı gibi… Annem hep onu söyler okuya okuya gözünü bozdu bu kız diye. Okumayı çok seviyorum, yazmayı seviyorum, öğrenmeyi seviyorum..

Çağlar Gözüaçık: Senin, benim bildiğim şiir yazma ?

Beril Koparal: Evet

Çağlar Gözüaçık: Merakın demeyeceğim, artık ilgin var çalışmaların var. Ve bunları da yardım kampanyaları içinde kullanıyorsun.

Beril Koparal: Evet, aynen öyle

Çağlar Gözüaçık: Biraz bundan bahseder misin?

Beril Koparal: Ya yazmayı seviyorum Çağlar. Özellikle benim gibi zamanı kısıtlı bir insan için şiir yazmak en iyi yazma yolu. Yani aslında roman planlarımda var ama roman için çok oturmak ve ona odaklanmak lazım, şiir o yüzden duygularını ifade etmenin en kısa yolu. Ama ben tabi ki haddime değil, şair değilim sonuçta yazıyorum. Ve bir gün kulakları çınlasın bir Atıl hoca vardı çok meşhur Pelin Ataruk. Atıl hoca bir gün dedi ki bizim Çapa’da dedi küvez sıkıntımız var dedi onlar için dedi bağış toplamamız gerekli Beril dedi. Ben böyle bağış toplama konusunda biliyorsun doktora düzeyindeyim. Düşündüm düşündüm hani ne yapsak ta insanlara topladığımız Bağış’a karşı bir şey versek. Aaaa dedim benim şiirler var. Onları kitap yapalım. Hazır ajansta var. Kızlar onu kitap yaptılar, bastık sonra işte eş dost senin gibi sevdiğimiz insanlara gönderdik onlarda küvez için para yatırdılar Çapa’ya.. Böylece küvezler alındı. Aaa dedim bu ne güzel bir şey oldu. İkincisi işte böbrek nakli yapılacak olan çocuklara bağışlandı, üçüncüsü kanserli çocuklara bağışlandı, dördüncüsü kistik fibrozlu çocuklara nebulizatör almak için  bağışlandı. Gibi gibi böyle beşinci kitabı yazmıştım. Amerika’da bilgisayarı uçakta unutunca kitap gitti.

Çağlar Gözüaçık: Eyvah !

Beril Koparal: Neyse şimdi yeniden yavaştan yavaştan bir tane daha yazarız artık. Ama bu sefer acaba şiir kitabı değil de, LinkedIn’de yazıyorum ben gençlere tavsiyeler tadında hani biraz annelik biraz yöneticilik kokan şeyler belki onları bir minnoş bir kitap yaparım diyorum.

Çaglar Gözüaçık: Olur neden olmasın, bu arada şimdi çok popüler Metaverse, işte şimdi Decentraland orada arsa almak falan. Sen cennette arsaları toplamışsın. Yani bütün bu sosyal faydalar, işte iyi çocuk yetiştir. Hasan Ali Yücelen bir kitabi vardır. İyi vatandaş, iyi insan diye. Bende ilk baskısı var hatta. Bende kitap sever bir insan olduğum için orada da tam olarak bunu anlatıyor yani işte vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır mottosu ile başlayan iyi vatandaş, iyi insan yetiştirmek. Kesinlikle çok takdire şayan. Peki bize bir kitap önerir misin ?

Beril Koparal: Şöyle, ben kitapları hep üçe ayırıyorum. Hani bana hep soruyorlar böyle bir tanesi akademik kitaplar senin ilgi alakan ile olarak neysen mühendissen mühendislikler ile  alakalı olarak. Orada tabii yorum yapamıyorum tam olarak. Fakat şunu öneriyorum arkadaşlara mutlaka PWC gibi KPMG gibi firmaların raporları, düzenli raporları yayınlanıyor endüstri ile alakalı onlarI okuyun diyorum. İkincisi, sosyal gelişim kitapları işte Doğan Cüceloğlu gibi Üstün Dökmen gibi kitaplar onları okuyun diyorum. Onlardan bir tanesi değil hepsi çok güzel. Mesela onlardan benim bana en çok yaramış olan Medikent yayınlarından İknanın Sanatı diye bir kitap var. Mesela ikna konusu beni çok enteresan bana çok enteresan geliyor özellikle satış noktasında. Önerebilirim Medikent yayınlarının tamamı özellikle iş hayatı için çok öneririm. Özel olarak da okuduğum kitaplar ben polisiye macera çok severim biraz içinde problem çözme falan var ya, filmlerde de onları seviyorum.? Jean Christophe Grange’nin bütün kitapları ondan sonra Dan Brown’un bütün kitapları bunların hepsini öneririm. Yani tek öyle bir kitap önermeyi sevmiyorum.

Çağlar Gözüaçık: Peki o kitaplar birazda kafa boşaltmak için mi yoksa yeni böyle sürükleyici hikayelere yelken açmak için mi ?

Beril Koparal: Valla kafa boşaltmak için film seyrediyorum ben genellikle böyle soap opera tarzı film seyrediyorum. O kafa boşaltıyor. Kitaplar ise bana ilham veriyorlar. Bir de kitap okumanın başka bir güzel tarafı kelimelerle oynamayı seviyorum ben değişik yazarlar okuyup farklı kelime kullanımları hoşuma gidiyor. Bazen İngilizce bazen Türkçe.  Türkçe yazarları.

Çağlar Gözüaçık: Yani kelime oyunlarını mı seviyorsun ?

Beril Koparal: Evet yani her kelimelerin kullanımlarını seviyorum. Hangi yazar nasıl kullanıyor kelimeleri, hangi dil daha akıcı nasıl oluyor mesela.

Çağlar Gözüaçık: Evet.. Bende mesela Bahçeşehir’ de şimdi ders veriyoruz. Tazefikir Sağlık İletişimi olarak.

Beril Koparal: Evet görüyorum çok hoşuma gidiyor.

Çağlar Gözüaçık: İnşallah ikinci dönem devam ederse senide konuklarım arasında görmeyi çok isterim. Orada Tahsin Yücel’in Gökdelen romanını okutturdum. Vize ödevlerinden bir tanesi olarak arkadaşlara. Ve özetini çıkardılar, 500 kelime içerisinde. Mesela Tahsin Yücel’inde Türkçe kullanımını çok beğenirim yani dile olan hakimiyetini. O yüzden özellikle biraz daha genç arkadaşlarımız biraz daha az roman okuyorlar. Daha çok izlemeyi, Podcast dinlemeyi vs. tercih ediyorlar. O alışkanlığı da hani tekrar hatırlatabilmek için.

Beril Koparal: Evet evet. Ama ben bu arada Storytel’i çok seviyorum  mesela bu aralar. Storytel bende dinleme alışkanlığını geliştirmeye başladı. Benim önemli bir gelişim noktam dinlemek. Konuşuyorum ya hep böyle konuş konuş.. Dinleme eksiğim var her yere yazıyorum böyle dinle. Çantamda taşıyorum dinle diye. Storytel sayesinde epey bir kitap heba ettim yani 3 kere falan dinlemek zorunda kaldım. Kaçırıyorum başka bir yere gidiyor kafam falan. Storytel bana çok güzel bir gelişim noktası oldu dinlemek açısından.

Çağlar Gözüaçık: Odaklı olarak dinleme bir sana gerçekten.

Beril Koparal: Çok zor çok zor gerçekten.

Çağlar Gözüaçık: Anlamaya yönelik dinlemek gerçekten.. Yok kulağım sende falan öyle bir şey değil yani.

Beril Koparal: Evet anlamaya yönelik dinleme. Japonlar biliyorsun. Japonca’da anlamaya yönelik dinlemenin içinde harf olarak yani tuhaf yazıyorlar ya onlar. Hem kalp hem göz hem kulak hem de ruh var. Hepsi birlikte.

Çağlar Gözüaçık: Imm.. Güzelmiş bu ! Ben bu bilgiyi satarım Beril. Önce bir şekli bulayım.

Beril Koparal: Şekili gönderirim sana ama internet’te de var. Gerçekten empatik dinleme dediğimiz şey çok önemli ve onun içinde barındırıyor yani.

Çağlar Gözüaçık: Harika. Peki Dijital uygulamalar ile aran nasıl ? Yani mesela telefonunda hangi uygulamalar vardır.

Beril Koparal: Valla en çok banka..

Çağlar Gözüaçık: Ooo para çok olunca tabi ne yapacak insan.

Beril Koparal: Yok harcama şeyi çok olunca. 3 kızı okuturken sürekli bir para gidiyor bir yerlere. Storytel en sevdiğim. Storytel’i çok seviyorum. Onun dışında işte müzik var tabii ki. Yolda giderken ben tabii ki şoförle dolaştığım için Storytel dinliyorum, müzik dinliyorum, bilgisayarda iş yapıyorum vs. Oyun oynamıyorum hani kelimelik oynuyorum. Onun dışında kadınlara yönelik uygulamalar var. Onları takip ediyorum. Dadıs vs diye. İş ile alakalı olduğu için o tip şeyler.. İşte bizim yönetim kurulu kadın derneğinin podcast’lerini dinliyorum gibi böyle daha çok aslında iş yoğunluğundan kendimi geliştirmek fırsatını oralarda buluyorum. Kendimi geliştirecek, etrafı inceleyecek, anlayacak. Ama en çok neyi seviyorsun dersen, LinkedIn seviyorum. LinkedIn gerçekten beni.. Böyle başlıyorum LinkedIn’de ilk önce birilerinin yazılarını okuyorum sonra oralardan linkler geliyor. O linklere gidiyorum, dergilere gidiyorum derken birkaç saat arabada özellikle LinkedIn kendime epey bir gelişim noktası buluyorum.

Çağlar Gözüaçık: Yani sen eski tabiri ile internet sörfünü LinkedIn sörfüne mi dönüştürdün.

Beril Koparal: Aynen öyle LinkedIn sörfüne dönüştürdüm.  Ve çok faydalanıyorum yani çok şey öğreniyorum.

Çağlar Gözüaçık: Evet. Biraz kötü içerikten arındırılmış bir yer nispeten, LinkedIn yani boş beleş içerikler çok fazla yok hani biraz var ama çok da yok yani.

Beril Koparal: Evet evet, onu ayrımlayabiliyoruz en azından.

Çağlar Gözüaçık: Tabii, takip ettiğimiz insanlar itibariyle.

Beril Koparal: Aynen öyle. Bir de Dergilik takip ediyorum. Dergilikten dergi okuyorum.

Çağlar Gözüaçık: Turkcell dergileri..

Beril Koparal: Evet ama dergileri kendi fiziksel olarak da seviyorum. Bu aralar sürdürülebilirlik nedeniyle kendimi zorlayarak okumak istiyorum.

Çağlar Gözüaçık: Valla ben kağıt dergi alıyorum. Hatta..

Beril Koparal: Bende alıyorum.

Çağlar Gözüaçık: Hatta ayda 30 tane falan dergi alırım. Hani alışkanlık ama diğer taraftan da sürdürülebilirlik konusunda biz her bahaneye ağaç dikiyoruz. Tazefikir olarak Markalar Ormanı ile başlattık. Şu an Tazefikir’deki her çalışanımıza her ay bordrosu ile birlikte birer fidan gider.

Beril Koparal: Ne güzel, süper.

Çağlar Gözüaçık: Bir orman vakfı  ile iş ortaklığımız var. Yılbaşlarında, doğum günlerinde ağaç dikiyoruz. Buradan bunu söylüyorum hani yanlış anlaşılmasın, insanlarda yapsın diye söylüyorum.

Beril Koparal: Tabii tabi tabi..

Çağlar Gözüaçık: Bazı fikirlerin yayılması lazım çünkü. Yani her çalışana her ay ücretinin yanı sıra bir ağaç dikme uygulamasını ben yayılmasını çok isterim mesela.

Beril Koparal: Bencede kesinlikle yayılmalı.

Çağlar Gözüaçık: İnşallah. Peki hayatta.. Yavaş yavaş sona doğru geliyoruz. Hiç yani bundan sonraki rotan nedir. Önce bunu merak.. Hani dostun olarak merak ediyorum hem meslektaş olarak merak ediyorum hem de seni takip eden başarılı bir iş kadınısın. Bir takipçin olarak da merak ediyorum. Bundan sonra ki rotan ne yani amacın ne ? Ne yapmayı düşünüyorsun ? Hayalin ne ?

Beril Koparal: Yani aslında en baştan beri olan hayalim mutlu olmak ve iyilik yapmak üstüne. Dolayısıyla iyilik yapınca da mutlu oluyorum. Demin dedin ya cennet cennet hani öbür dünya vs falan filan hani çok geniş konular ama iyilik yaptığın zaman bu dünya cennet oluyor zaten sana. O kadar mutluluk verici bir şey oluyor ki. Benim bundan sonra ki hedefim daha çok iyilik yapabilmek, daha çok insana dokunabilmek, daha çok gençlerle projeler yapabilmek. İşte start-up’ larda onlara destek olabilmek. Bunun dışında desteğe ihtiyacı olan insanları nerede olursa olsun hangi konuda olursa olsun destek olabilmek. Orada mutlu oluyorum. Onun dışında da hani hepimiz bir gün öleceğiz bir şeyler öğrendiysem de onları birilerine bırakabilmek istiyorum. İşte biraz yani yazıp, çizmek o sayede. Ama mutlu olmak temel amaç.

Çağlar Gözüaçık: Sen deneyimi, bilgiyi, birikimi paylaşmak istiyorsun.

Beril Koparal: Evet. Paylaşmayı çok seviyorum.

Çağlar Gözüaçık: Ve insanların yaşamına dokunmak ve değiştirmek istiyorsun, dönüştürmek istiyorsun.

Beril Koparal: Yapabilirsem hani bir etkim olursa mutlu oluyorum tabii.

Çağlar Gözüaçık: Mutlu olmaz olur mu tabii ki. İlber Ortaylı’nın Bir Ömür Nasıl Yaşanır kitabını da burada anmadan edemeyeceğim. Mutlaka okumuşsundur sende.

Beril Koparal: Evet o çok güzel gerçekten yani  İlber Ortaylı çok…

Çağlar Gözüaçık: Yani İlber Ortaylı’nın hayat periyotlarını çok güzel ifade etmiş değil mi. Artık bu yaşlarda da bu hedefi koymak çok kıymetli gerçekten..  Hayatım boyunca hiç yapmayacağım dediğin şey ne ? Bu hani formatın artısı ve eksisi varya aynı pilin kutupları gibi..

Beril Koparal: Valla ben hiç sigara içmedim ve hiç içki içmedim. Hiç yapmam diye düşünüyorum bundan sonra da.. Ama genel hani tavır olarak da bilinçli kötülük yapmam yani bilinçsiz yapmışımdır birilerine mutlaka.. Fark etmeden ya da onun kötülük olduğunu ona kötülük olduğunu düşünemeden ama böyle kurgulayarak, zarar göreceğini bilerek kötülük yapmam kimseye..

Çağlar Gözüaçık: Harika, o zaman.

Beril Koparal: Bana zararı olsa bile yani..

Çağlar Gözüaçık:  Bence çok güzel, çok ulvi bir de son sonsöz. Yani kariyerinin başındaki ilaç sektöründen sağlık sektörüne ilaç demek istemiyorum sağlık ve sağlıklı yaşam sektöründen akademisyende olabilir sektör dediğimde sadece firma çalışanları anlaşılmasın çok insan izliyor bu programı öğrencilerden çok izleyen var. Yani bir bölümümüzü 20 bin – 30 bin – 40 bin kişi takip ediyor. Bir de bunu Podcast’te konuştuk. Spotify, AppleMusic oralara da koyuyoruz. Yani Podcast’te de dönüşüyor hem. Youtube sohbetimiz. Aynı zamanda da Workshop derginde de söyleşi olarak yer alacak. Burada bu söyleşinin son cümlesi ne olsun ? Ne diyelim ?

Beril Koparal: Son cümlesi şu olsun. Özellikle iş hayatı ve onunla entegre sosyal yaşam için “yaptığımız her şeyin bir amacı olsun ve bu amaç da hem sizi hem çevrenizi mutlu etsin”.

Çağlar Gözüaçık: Harika. Bundan daha güzel son cümle düşünemiyorum. Beril’cim çok teşekkür ederim.

Beril Koparal: Ben teşekkür ederim. Ne güzel sohbet ettik.

Çağlar Gözüaçık: Evet, harikaydı. Seni zaten iyi tanıdığımı düşünüyorum ama daha da tanıdım, daha da sevdikçe sevdim yani bu söyleşide.. O kadar kafalarımızın uyuşması  beni çok mutlu etti. İyi ki varsın diyorum.

Beril Koparal:  Sağol sende. Çok sağol çok teşekkür ediyorum. Gerçekten insan tek başına hiç bir şey. Birlikte bir şey oluyoruz. Birlikte bir şeyler yapıyoruz. Demin sordun ya hani nereye ulaşmak istiyorsun diye.. Bireysel olarak hiçlik noktasına, toplumsal olarak da çokluk noktasına ulaşmak istiyorum aslında.

Çağlar Gözüaçık: Harika. Bu da diğeri kadar kuvvetli son laf oldu valla. Evet sevgili izleyenlerimiz, dinleyenlerimiz Çağlar Gözüaçık ile Hiç Yapmam Hep Yaparım programın sonuna geldik. Bugün ki konuğumuz değerli dostum Beril Koparal idi. Kendisi aynı zamanda Kampotu’nun Genel müdürü. Çiçeği burnunda bir görevken yıllardır diyor ya 30 yıllık meslek yaşamımın 25 senesini yönetici olarak geçirdim diyor. Yani direk sektöre yönetici olarak başlayan ve bunu layıkıyla yapan nadir insanlardan biri. O yüzden biz artık Beril’in yeni görevlerine şaşırmıyoruz bakalım orada ne başaracak, neyi dönüştürecek diye seyrediyoruz kendisini.

Beril Koparal: Çok teşekkürler. Seyredin çok keyifli projeler yapacağız. Hep beraber çok keyif alacağımız projeler imza atacağız.

Çağlar Gözüaçık: Harika. İnşallah hep birlikte çok teşekkürler, görüşmek üzere..

Beril Koparal: Ben teşekkür ederim davetin için. Sevgiyle hoşça kal.

More Reading

Post navigation

Leave a Comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir